Efenim, geçen yıl tadı damağımızda kalan Poyrazlar Gölü kampından sonra defalarca kamp için niyetlensek de fırsat bulamadık. Bu yıl, fırsatlar bulunmaz, oluşturulur diyerek internette kamp mekanı alternatiflerini taramaya başladım ve mesire alanı statüsünde olması dolayısıyla girişlerin serbest olması -malum, orman yangınları sebebiyle ormanlara giriş yasak- etrafının çevrili olması, - ki gece yabani hayvanların çadıra çok yaklaşması çocukları tedirgin ediyor- gibi sebeplerle Sakarya'nın Taraklı İlçesine bağlı Karagöl Yaylası'na gitmeye karar verdik.
Geçen yıl edindiğim bütün kamp levazımatı hazır olduğundan yola çıkış hazırlığı pek uzun sürmedi. Tüm kamp hazırlıklarının en sevmediğim yönü olan bisiklet aparatını aracın arkasına bağlayıp bisikleti sabitleme işini de hallettikten sonra Cumartesi sabahı Gebze'den yola koyulduk. İki saati aşkın sürede kamp alanına vardık.
Böyle etkinliklerde yola çıkmadan önce yapılması gereken hazırlıklar genellikle gözümde büyür. Kamp kurulacaksa her açıdan tedarikli olmak gerekir ki bu da hazırlığın biraz stresli ve yorucu geçmesine sebep olabilir. Ancak kamp alanına yaklaştığınızda ve doğa sizi karşıladığında bütün yorgunluk ve stres geride kalır. Karagöl Yaylası'nın bağlı olduğu Mahdumlar Köyü'nü geçtikten sonra bizi kucaklayan gökyüzünün maviliği, ormanın yeşili ve doğanın güzelliği bizim de bütün yorgunluğumuzu aldı.
Yaylaya ulaştığımızda gölün etrafındaki alanların çadırlarla ve karavanlarla dolu olduğunu gördük. Bazı mesire alanlarında olduğu gibi çadırlar için herhangi bir yer belirlenmemişti. Dilediğimiz yere çadır kurabilirdik. İnsanlara, kalabalık gruplara çok yakın olmayan, insanların bizi rahatsız etmeyeceği, salıncak ve hamak kurabileceğimiz gölgelik bir alan bulmak amacıyla aracımızla gölün etrafındaki toprak yolu dolandık. ancak nereye kamp kuracağımıza karar veremedik.
Araçtan inerek uygun kamp yeri için dolaşmaya başladık. Tereddütle de olsa gölün tamamına hakim olmayan, ancak ormana yakın, ağaç gölgesi olan bir yerde karar kıldık. Ancak seçtiğimiz yerde çevre kirli bırakılmıştı. Kamp alanının dolu olmasına rağmen bizim seçtiğimiz bölgenin tercih edilmemesi muhtemelen bununla ilgiliydi. Biz de bölgeyi temizlemeye karar verdik.
Çadır kampının zevki çadırın kurulmaya başlamasıyla başlar. Çadırımızı kurduktan sonra çevre temizliğine başladık. Önceki kampçılardan ve piknikçilerden kalan poşet, pet şişe kapakları gibi ne varsa temizleyip kamp alanımızı temiz hale getirdik. Ardından hamak ve salıncağımızı kurduk. Salıncağı kurduktan sonra denemek için salıncağa oturduğumda salıncak iplerinden sesler gelmeye başladı. Oysa ipi aldığım esnafa salıncak için ip aldığımı, ipin dayanıklı olup olmadığını sormuştum. o da bana "ohooo, senin gibi yüz kişiyi taşır bu ip" demişti. Seslerden rahatsız olup salıncaktan indim. O esnada aynı iple bağladığım hamağın ipi koptu, oğlum yere düştü. Neyse ki önemli birşey yoktu. Anlaşılan aldığım ip de memleketin esnafı gibi çürümüş, işe yaramaz hale gelmişti. Mecburen salıncaktan vazgeçmek durumunda kaldık. Hamağı bağlamak için de kemer kullandık.
Kamp akşamları güzeldir. Açık ateşin etrafında geç saatlere kadar vakit geçirmek, yayla soğuğuna karşılık, o ateşin dışınızı, çayın kahvenin içinizi ve o güzel anların gönlünüzü ısıtması kampın amacını özetler gibidir.
Geç vakitlerde düşen çiy çadırın dışını ıslak hale getirmişti. Gölün etrafındaki diğer çadırlardan gelen sesler ile ormanın derinliklerinden gelen silah sesleri arasında yatmaya gittik. Saat gece yarısını geçtikten sonra neredeyse bütün beşeri sesler kesilmiş, çakallar ulumaya başlamıştı. Çakal sesleri sabah ezanı ile son buldu. Ben de kalkıp çadırdan çıktım. Hava oldukça soğuktu. Yatmadan önce söndürdüğümüz ateşi toplayarak yaktım. Kamp alanına göz attım. Geceyi benim gibi uykusuz geçirenler kalkmışlar ateş yakma derdine düşmüşlerdi. Benim maksadım kahve pişirmekti. Zira dün geceki kahvenin tadı damağımda kalmıştı.
Kamp tatili zordur, rahatına düşkün olanlara göre değildir. Bedene değil ruha yönelik hazlar vaadeder. Ruha yönelik haz elde etmek nefse ağır gelebilir ve bedeni yorabilir. Ancak ruhun hazzı nefsani hazlar gibi insanda derin boşluklar açmaz. Bilakis insanın yaralarını sarar. Böyle demlerde insanın nefsini susturup ruhunun derinliklerine inmesi huzuru bulmasına vesile olur. Ancak bizim kamplarımız genelde böyle geçmez. Kampta, kampın zorluğuna isyan eden nefsimizi sürekli kendi hazlarıyla besleyerek susturmaya çalışırız. Kahveyle, mangalla, hamakla, salıncakla onu teselli etmeye çalışırız.
Kamp gibi bir olayın gidişatını anlatmak pek bana göre değil aslında. Bu sebeple ben yine konuyu kendi üslubuma bağlamış oldum. Hazırlık telaşından olsa gerek, kamptaki en büyük eksiğimiz kitaptı. Oysa daha çok kitap ve daha uzun kamplar ile yukarıdaki bahsettiğim saf huzuru elde edebilirdik belki.