Yaşasın Şura Hükûmeti!

 Kafkas Dağlarının eteğinde, yemyeşil doğanın içinde, ulu ağaçların arasındaki bu harabe okul binaları içimi ürpertmişti. Boyaları dökülmüş, yer yer döşemeleri kırılmış, pencereleri ve kapıları işlevini yitirmiş bu binalar bana eskiyi, onları yapanları, kullananları ve eskitenleri hayal ettirmişti. Belki elli, belki yüz sene önce kim bilir kimlerin kararıyla yapılmış, hangi mimar tarafından planlanmış, hangi ustalar bu dökülen sıvalarının harcını yoğurmuş, kimler bu kırık tahtaları döşemişti. Ahşap bölmeli, iki katlı bu iki binanın dış cephesinin sağ üst köşelerine sosyalist ülkelerde görmeye pek alışkın olmadığımız oryantal tarzda daire şeklinde, mührü andıran süslemeler bile yapılmıştı. Dairelerin ortasına Arapça harflerle sülüs tarzında yazılmış maşallah yazısını görünce hayret ettim. Öyle ya, her ne kadar halkı müslüman da olsa 1920'de SSCB'ye dahil olan ve 1991'e kadar komünizmle yönetilen bir ülkede, üstelik bir okul binasında, üstelik Arap alfabesi ile nasıl maşallah yazabilirdi ki? Binanın 1920 öncesinde yapılmış olabileceğini, her ne kadar komünist hükümetlerin böyle bir anlayışı olmasa da, yazıya sanatsal değeri sebebiyle dokunulmamış olabileceğini düşündüm. Ancak dikkatli baktığımda dairenin içinde, yazının hemen altında Arapça rakamlarla 1946 yazdığını gördüm. Anlaşılan bina 2. Dünya Savaşı'nın bittiği, komünizm marşının daha yüksek perdeden çalınmaya başlandığı ve SSCB'nin dünyanın en büyük güçlerinden biri haline geldiği bir dönemde yapılmış, yazı da o tarihte yazılmıştı.  Bu durum bana hayli ilginç geldi. Nice komünistler yetiştirecek bir okula "maşallah" yazılır mıydı? Belki de Sovyet hükümetlerinin dine karşı tutumu bize anlatılanlar kadar sert değildi. Kafamda soru işaretleri ile biraz ileride semaverin etrafında oturan arkadaşlarımın yanına döndüm. 

Misafir olarak bulunduğum bu eski okul yerleşkesinde öğretmen arkadaşlarım öğrencileri ile birlikte kamp yapıyorlardı. Böyle kamplarda ulu bir ağacın altında veya bir çardakta yanan devasa semaver ve o semaverin etrafındaki sohbet ortamı kampın en eğlenceli  yeri ve anı sayılır. İşte yine semaver hazır olmuş, bergamot kokulu çaylar kalın Rus bardaklarına dökülmeye başlanmıştı. Binanın köşesindeki yazıyı incelediğimi gören bir arkadaşım; "Okudun mu, ne yazıyor?" diye sordu. "Maşallah" dedim. Gülümsedi. Tasdik eder gibi başını salladıktan sonra biraz ileride semavere odun hazırlayan ve bu köyün yerlisi olan yaşlı bir çalışanı çağırdı. Okul binaları ile birlikte eskiyen yaşlı adam, hazırladığı odunları kucağına alarak yanımıza geldi. 

70 yıl süren komünizm rejiminin ardından özgürlüğünü kazanan bu ülkede, başta yaşlılar olmak üzere neredeyse herkes geçmişteki düzenin ve maddi imkanların özlemini duyuyor aynı zamanda şimdilerin fakir ama gururlu rolüne alışmaya çalışıyorlardı. Geçmişte mensubu oldukları ve çoğu kez büyük bir sitayişle anlattıkları, maddi olanaklarından faydalandıkları, madalyalarını hala yakalarında taşıdıkları,  ancak onlara ait olmayan bir bayrak, bir dil, büyük bir devlet ile şimdi vatandaşı oldukları ve halkıyla, hükumetiyle, diliyle, diniyle, bayrağıyla kendilerine ait olan ancak imkanları çok kısıtlı bir devlet arasında bocalıyorlardı.

Yaşlı amca, kucağındaki odunları semaverin yanına bırakırken "buyur muallim" dedi. Arkadaşım yaşlı amcaya okulun duvarındaki süslemeyi göstererek "orada ne yazıyor" diye sordu. Yaşlı amca doğruldu, bana baktı. "Muallim, hoş gelmişsen" dedikten sonra eliyle yazıyı göstererek kendinden gayet emin bir şekilde "orada yaşasın şura hükumeti yazıyor," dedi. Semaverin etrafında oturan herkesin yüzüne bir gülümseme dağıldı.

70 yıllık Sovyet Sosyalist Cumhuriyet rejimi süresince bu topraklarda eski kültüre ve İslam'a dair hiçbir şey öğretilmemiş, Arap alfabesi, yani daha bizce bir tabirle eski Türkçe de unutulmuştu. Bu sebeple olsa gerek ki orada maşallah yazdığını kimse bilmiyordu ve yazı muhtemelen bu nedenle bunca yıl komünizme direnerek o duvarda kalabilmişti. Üstelik tüm köylüler o yazının bir komünizm yönetimi sloganı olduğunu düşünüyordu.   

Semaver yandı, söndü, bardaklar doldu, boşaldı, çaylar içildi, muhabbet son demine geldi. Artık kamptan ayrılma vakti gelmişti. Benimle birlikte kamptan ayrılacak olan arkadaşlarımın hazırlanmasını beklerken yeşillikler içerisindeki eski ve sakladığı onca yaşanmışlıklarla gizemli okul binalarının önünde dolaşmaya başladım. Mührü andıran maşallah yazısının önüne gelince durdum ve yazıya baktım. Aklıma amcanın "yaşasın şura hükumeti" deyişi geldi. Kim bilir bu okulda bunun gibi kaç slogan öğrenmişler, yakalarındaki madalyalarla kızıl bayrak altında kaç zafer nutku dinlemişler ve komünizmin gururlu birer vatandaşı haline gelmişlerdi. Şimdi, o rejimin harabeleri içinde, özellikle maddi olanaklar açısından o günlerin özlemini duydukları kesindi. Bu sebeple olsa gerek yaşlı amcanın öyle bir "yaşasın şura hükümeti" deyişi vardı ki... 

Yazıya tekrar bakınca maşallah yazısının etrafındaki kalın çemberin bir süs değil de Arap alfabesiyle rikaa tarzı bir yazı olduğunu fark ettim. Şaşkınlıkla ve merakla okumaya çalıştım. "Yaşasın şura hükumeti" yazıyordu. 

Yorum Gönder