Ebedi Cennet Anlayışı

 

   İnsan felsefi açıdan "mümkün" olarak nitelendirilir. Yani varlığı akla ters değildir, imkan dahilindedir. Bu durum insanın yokluğunun da mümkün olabileceğini gösterir. Öyleyse insan varlık ile yokluk arasındadır.  İnsan varlığa ve var olmaya meyilli yaratılmıştır  ve insan nefsi daima ebediyeti arzular.  Oysa ebediyet varlığı zorunlu ve kendiliğinden olan Allah'a aittir. Varlığı sonradan olan hiçbir şey ebedi olamaz. Bu durumda insan ebediyete nasıl ulaşacak? Sonradan var olan bir varlık nasıl ebediyeti kazanacak? 
    Bunun tek bir açıklaması olabilir. İnsan beden ve ruhtan oluşmaktadır. İnsan bedenine ruh Allah tarafından üflendiyse -ki ayet-i kerimeye göre öyledir-  o ruh da ebedidir. Sonradan var olan, insanın cismani yönüdür. O halde diyebiliriz ki insanın seyr-i sülük-ü ebediyetedir. Hakk'a uygun yaşayıp emanet denilen o ruhu en saf haliyle sahibine geri verebilenler ebediyeti kazanmış olacaklardır. Bu da insanın arzu ettiği şeyin gerçekleşmesi demektir. Nitekim Farabi cennet ve cehennemden bahsederken cenneti ebediyet, cehennemi yokluk olarak anlatır. Ona göre hayatın kendisi olan ruhun aslına dönemeyerek yok olma ihtimali, o ruh için cehennem diye tasvir edilen azaptan daha kötüdür. 

    Tasarrufa göre ise insan, Hak'ta  fena ve beka bulur. Yani nefsini terbiye ederek onu üflenen ruhu en saf haliyle ait olduğu yere götüren kişi kurtuluşa erer. Daha açık ifade etmek gerekirse Hak'tan bir parça olan insan Hakk'ın mutlak iyilik sıfatını koruyamamışsa tekrar onunla birleşmesi fena ve beka bulması mümkün değildir. Çünkü Hakk kötü sıfattan münezzehtir ve kötüyü kabul etmez. Burada da "doğal" diye nitelendirdiğimiz hükümler geçerli aslında. Her şey aslına rücu eder. Emanet sahibine alındığı gibi verilir. 

    Peki insanın fena ve beka bulması nasıl cennet olabilir? Aslında insanın Hak'ta beka bulması tasvir edilen cennetin çok ötesinde bir durumdur.  Avama tasvir edilen cennet, insanın sınırsız zevke ve güce kavuştuğu bir mekandır. Oradaki zevkler dünya zevklerinden mülhem anlatılmıştır. İnsanın Hak'ta fena ve beka bulmakla elde ettiği cennet ise nehirdeki damlaya, hatta su zerreciğine nispetle okyanus gibidir. Su zerresine okyanus anlatılmaz. Anlatılsa da ancak onun anlayacağı şekilde, kendi içinde bulunduğu ortamdan ilhamla anlatılır. 

Aslında beşer gerçekten de nehirdeki su zerresi hükmündedir. Okyanus cinsindendir fakat okyanusu bilmez. İnsanın kendini bilmesi ile rabbini bilmesinden kastedilen durum tam olarak budur. Kendini bilen insan cennet tasvirlerini bir kenara koyarak hakikati müşahede eder ve "isteyene ver sen anı, bana seni gerek seni" der. 

Nehirlerdeki her su zerresinin yolculuğu okyanusadır. Okyanusa ulaşan her zerre döngüsünü tamamlayıp aslına rücu ederek okyanusun bir parçası olur ve onun servetine, onun gücüne sahip olur.  Ancak su zerreleri için okyanusa ulaşmak kolay değildir. Göllerin geçici nimetlerinde takılanlar, vahşi hayvanlara yem olanlar, buharlaşanlar, okyanus yolundaki engelleri aşamayanlar asla okyanusa ulaşıp onun bir parçası olamazlar. 

İbn Arabi de ezeli ve ebedi olan Allah'ın mutlak iyi olduğunu, kötülüğün sonradan ortaya çıktığını, sonradan ortaya çıkanların mutlaka zeval bulacağını söyler. Öyleyse nefisler de ya iyi olarak bekabillah makamına ulaşacak ya da kötü olarak zeval bulacaktır. 

Meşşai felsefenin ve tasavvufun zaman zaman ittifak ettiği bütün bu düşünceler ve çıkarımlar  tasavvufçulara göre keşfi, felsefecilere göre teorik bilgilerdir. Birçok islam alimi, fakihi ve kelamcısı tarafından teorik bilgi akıl ürünü olduğu için yetersiz bulunmuş, tasavvuf da dinin batıni yorumu olduğu için reddedilmiştir. Ortaya konulan bu bilgiler işin hakikati bile olsa o bilgiye düşünce veya keşifle ulaşan ile onu rivayetle öğrenen kişilerde aynı etkiyi bırakmaz. Bu tür bilgiler bilgi sahibine göre deryada damla hükmündeyken avam, istidadı ve yeterliliği olmadığı halde bu bilgiler üzerinden bir hükme varmaya kalkanlar o damlada boğulabilirler.

Peki felsefeciler,  tasavvufçular, keşf ehli ortaya koydukları bu görüşlerinde isabetli midir? Onu da ancak Allah bilir.

Not: Zerrenin okyanusa yolculuğu, cennet ve cehennem anlayışı, cennet ve cehennemin hangi burçlarda olduğu, kötü zevale mahkumsa cehennemin ebedilik meselesi gibi birçok konu hakkında not tutmaya devam edeceğim. 


Bahsedilen ayet:
 Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, kalpler verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz. (Secde Suresi 7, 8, 9)

Yorum Gönder