Arayış

     Kayboldum düşünceler arasında. Sonsuzluğa yetemedim. Akıl havaya karıştı, buhar oldu, uçtu gitti. "Neden" sorusuna cevap bulamadım zihin kütüphanemde. Dünyanın yerini kaybettim, ölüm elimde sahipsiz kaldı. Her an, her lahza harikulade haller yaratılırken aynı anda devam eden bozuluş ve yok oluşlara anlam veremedim. Bir insanın ölümü ile dünya, hatta kainat kadar büyük bir balonun patlaması gibi  zihninin, düşüncelerinin, arzularının, heva ve hevesinin yok oluşuna, sonra o mükemmel varlığın toprağa verilerek çürümeye terk edilişine ve her an binlerce harikulade varlığının fesadına, bir çiçeğin soluşuna, bir kedinin ölümüne takıldım kaldım.

    Her şey güzel dünyada, her varlık harikulade. Kötülük, boşluk, anlamsızlık benim zihnimde sadece. Ben en kötüyüm ve benden başka herkes iyi.

    İyi olan benim kainatta. Hatta en az kainatın en iyisi kadar iyiyim. Çünkü kainatın harikulade halleri ancak benim varlığımla mümkün. Onları harikulade olarak anlamlandıran ve onlara hayranlık duyan benim. Ben bu harikalar diyarı sanat galerisinin ziyaretçisiyim ve bu galerideki her eser ancak benim anlayışım kadar değerli. Anlamıyorsam eserden, takdir edemiyorsam sanatı, ben yine en kötüyüm.

    İşte bu harika galeriyi anlamlandırıp ona değer biçen her lahza kevn-ü fesada tanıklık eden ben, bu kadar değerliyken, nasıl çeker giderim? Dünya harikulade hallerin cismani tezahür mekanı iken cisim olmadan hangi cennet beni tatmin eder? Hangi cehennem yakar?

    Yanmaksa sonumuz, o hep ruhumuzda var zaten. Hep bize anlatılan ancak gösterilmeyen, gösterilen ancak tattırılmayan, tattırılan ancak zevk vermeyen, zevk veren ancak sürekli olmayan hallerin bunalımlarını, sıkıntılarını, özlemini, arzusunu, sevgisini, nefretini, öfkesini, umutsuzluğunu, mutsuzluğunu, çaresizliğini duymuyor muyuz içimizde? Bütün yaşantımız bu değil mi? Peki bu cehennem değilse nedir?

    Dün koltuğa uzandığımda tavana vuran güneş ışıklarını gördüm ve bu bana çocukluğumu hatırlattı. Zihnimi her şeye kapatarak o ana gittim bir süre. Bir yaz günü evde uyumuş uyanmışım. Vakit zevale yakın. Bir ortaçağ köyü, ortaçağ sessizliği ve uzaklardan gelen ortaçağ sesleri. Güneş tavana vuracak kadar alçalmış. Sinekler vızıldayarak havada kavisler çiziyor, kim bilir belki beni de onlar uyandırmışlardır. Tüm varlığım ve tüm mutluluk kaynağımın yokluk olduğu anlar. Şimdi sahip olduğum hiçbir şeyin hayaline bile sahip olmadığım ama şimdi sahip olamadığım ya da elimde tutamadığım mutluluğun ve huzurun hep benimle olduğu anlar... Şimdi bana cennet deseler hep o an derim. Cehennem deseler şimdiki zaman...

    Sorsalar bu an neden cehennem diye, derim ki;  "kayboldum düşünceler arasında. Sonsuzluğa yetemedim. Akıl havaya karıştı, buhar oldu, uçtu gitti."

Yorum Gönder