Spinoza Notları

         

Spinoza'yı okurken onun "töz" kavramını açıklaması ve bu kavrama "tanrı" adını vermesi, tözün tabiatı gereği varlığının kendinden olduğunu belirtmesi aklıma Allah'ın zati sıfatlarından "kıyam binefsihi" sıfatını getirdi. Kelam alimleri de yaratıcının sıfatlarını sayarken onun yarattıkları ile arasındaki farkı anlatan, onun zatına mahsus sıfatları içinde "varlığı kendiliğinden olan" anlamına gelen "kıyam binefsihi" sıfatından bahsetmişlerdir. 

    Ve yine Spinoza'nın tanrının insanların hayal ettiği gibi olmadığını, yaratılan hiçbir şeye benzemediğini söylemesi muhalefetün lil havadis'e bir daha göz atmama sebep oldu ki bu zati sıfatta da yaratıcının sonradan meydana gelenlere benzemediği anlatılmaktadır. 

    Spinoza, tanrının idrakini ve aklını değerlendirirken bu idrak ve aklın insanların sahip olduğu idrak ve akla benzemediğini söyleyerek gökteki köpek takım yıldızı ile yerde havlayan köpek arasındaki benzerlik ne kadarsa insanın akletmesi ve idraki ile tanrının akletmesi ve idraki arasındaki benzerlik o kadardır der. Tanrıda, önce tanrının kendisi gelir. Çünkü tanrı nedendir. Sonra idrak, akıl ve cisim gelir.  Tanrı önce akıl ve idrak eder daha sonra yaratır. Oysa insan ancak var olan şeyi akleder ve idrak eder. Tanrının aklı ve idraki neden, insanın aklı ve idraki sonuçtur.

    Bu noktada Farabi'nin tanrının tahayyülünün yaratma olduğu fikri aklıma geldi. Ancak kelamcıların buna şiddetle karşı çıktıklarını bunun yaratıcının "irade" sıfatına aykırı olduğunu, yaratmanın tahayyülden önce irade gerektirdiğini söylediklerini hatırladım.

    Spinoza insanların tanrıya insan sıfatları yükleyerek onu insanmış gibi hayal etmelerine şiddetle karşı çıkar ve tanrı cisme ve bedene bürünmüş bir varlık olamaz der. Tanrının kendi yarattıklarına benzememesi muhalefetün lil havadis sıfatında anlatılan durumdur.  İbn Tufeyl de yaratıcı cisimlerden bir cisim olsaydı onun varlığı da bir yaratıcıya ihtiyaç duyardı diyerek aynı konuya değinmiştir. 

    İbn Arabi, aklın duyulardan beslendiğini ve bunun ötesine geçemeyeceğini söyler ve buna dayanarak da yaratıcının akılla bilinmesinin mümkün olmadığını iddia eder. Çünkü cisim olmayan şeyler duyularla veya hayal gibi duyuların ürünleri ile algılanamaz.

    Spinoza da kelamcılar gibi tanrı zorunlu olan her şeyi yaratır der. Bu, tanrı bildiği, yaratabileceği, hayal ettiği her şeyi yaratmaz anlamına gelmektedir. Oysa Farabi tanrının tahayyülünün yaratma olduğunu söylemişti. Bu durumda tanrının tahayyülü dahilindeki her şeyin cisim bulması gerekirdi. Bu noktada Spinoza'nın fikri bana daha mantıklı geldi. Tanrı eğlence olsun diye yaratmaz. Zaten kendisi de abes iş yapmadığını Enbiya Suresi 16 -17. ayetlerinde belirtmiştir.

    Spinoza'ya göre tanrının nedenselliği özün nedenselliğidir. Söz gelimi insanın var oluş nedeni tanrıdır. Tanrının aklındaki insan tasavvuru bozulduğunda insan bozulur. Halbuki dünyevi nedensellikler öyle değildir. Bir insan herhangi bir şeye neden olduğunda insanın değişmesi ile sonuç değişmez. Bu sebeple tanrı her şeyin içkin (varlığında bulunan ve sürekli olan) nedenidir. 

    Töz, bir diğer tabirle heyula, bir diğer tabirle cevher varlığın ana maddesidir.  Spinoza kainatın bir bütün olduğundan bahisle tözün parçalanamayacağını savunur. Öyleyse var olan her şey tanrının bir parçası mıdır? Her şeyin tanrının bir parçası olduğu fikri tasavvuftaki vahdet-i vücud düşüncesi ile benzerlik göstermektedir.

    Üst üste düşünceler, sorular birbirini kovalarken Gazzali'nin "ilahi bir lütuf olmadıkça şüphelerinizden kurtulamazsınız" dediğini anımsadım.

    Ve "Allah, sana Kitab’ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah’ın senin üzerindeki lütuf ve ihsanı çok büyüktür." Nisâ 113 ayetini...


Yorum Gönder