Efenim malum, yaz, havalar sıcak. Meşagil-i dünyeviyye ömrümüzü çalıp ziyan ediyor. Şöyle bir hafta sonu Sadabâda çıkıp levendâne dolaşalum gûşelerinı gülzârın deyü eski eyyamı tecdid etme hevesinde iken birdenbire zihnimde "Sadabâd mı kaldı bre, yirmi birinci yüzyıldayız. Millet bahçesinde çay ve topkek neyine yetmiyor" nidası yankılandı. Derhal kendime gelip kırmızı fesimi çantama koydum. Kolumdan asılan bastonu usulca bir çöp kutusunun yanına bırakıp setremi çıkardım. Hanımın elindeki o renkli ve dantelli şemsiyeyi de kırıp çöpe attıktan soran hayal aleminden çıkıp çadır kampı için Sakarya, Poyrazlar gölüne gitmeye karar verdim.
Evvela hazırlık yapmak lazım idi. Gerekli levazımatı tedarik için epey araştırdıktan, memleketin hali vakti yerinde esnaflarının dükkanlarını ziyaret ettikten ve dahi onların "en iyi ve en ucuz çadırlarını ve kamp malzemelerini" bizzat inceledikten sonra internetten sipariş vermeye karar verdim. Sipariş verdiğim çadır sadece bir tedarikçide vardı ve hakkında hiç yorum yapılmamıştı. Bu sebeple çadırı yabancı sitelerde araştırdım. Oradan elde ettiğim görüntüler ve yorumlar üzerine almaya karar verdim.
Çadırla birlikte, tente, şişme yataklar, güneş enerjisi ile şarj edilebilir ışık kaynakları, tüp, ocak, piknik ekipmanı, portatif masa, sandalye, gibi epey malzeme almak durumunda kaldım ki hepsi kamp esnasında kullanıldı.
Cuma günü akşam üzeri Poyrazlar Gölü kamp alanına ulaştım. alanın girişinde çadırlar için kamp alanı mevcut. Göl kenarında çadır kurulmasına izin verilmiyor, ancak çadırı akşam kurup sabah kaldırmam şartı ile içeri girdik. Gölün sonunda, hatta neredeyse alanın dışı sayılabilecek sakin bir alana çadırımızı kurduk.
Akşam yemeği, çay, kamp ateşi derken yerleşme süreci herkes açısından oldukça keyifli idi. Geç saatlerde piknik alanında kimse kalmadı. Yolu aydınlatan lambalar dahi sönmüştü ki ay büyün heybeti ile ağaçların arasından kendini gösterdi.
Gece yarısına doğru çiy oluşmaya başladı. Başta araba olmak üzere çadır ve yerler ıslandı. Biz de yatmaya karar verdik. Kamp ateşini söndürüp çadıra girdik. Ay ışığı çadırın içini de kısmen aydınlatıyordu. Bir ara çok yakınımızdan gelen çakal ulumaları ile uyanıp tedirgin olsak da yapacak bir şey yoktu. Uyumaya devam ettik.
İlk sabah izlenimi gerçekten güzeldi. Gün sakin ve güzel geçti. İkindi vaktine doğru sağanak yağmur başladı. Çadırı yağmurda ve rüzgarda da test etmiş olduk. Rüzgar iplerini kullanmamamıza rağmen çadırın rüzgar mukavemeti iyiydi. Alt dikiş yerlerinden ufak bir iki ufak sızma vardı ancak problem teşkil edecek ölçüde değildi. Çadırın iç yüzeyinde çadır bezinde ıslaklık oluşmadı. Islanma, tavandan su alma gibi durumlar yaşamadık. Bilakis sağanak esnasında çadırını içi çok eğlenceliydi. İkinci gece birinci geceye göre daha rahattı. Ay daha geç doğdu. Ay ışığı yine mükemmeldi. Çocuklar deliksiz uyudular.
İki gün boyunca çadırımız kurulu kaldı. Tenha bir köşede çadır kurduğumuzdan kamp süresince yanımıza pek kimse gelmedi. Kamp alanı yetkilileri de çadırı kaldırmamız için herhangi bir uyarıda bulunmadılar. İkinci gün öğleye doğru çadırımızı toplamaya başladık. Neredeyse benimsediğimiz alana veda vaktimiz gelmişti. Bütün aile bireylerinin, özellikle çocukların, memnun kaldığı sıra dışı bir etkinlik oldu. Yüzlerimiz, kollarımız güneşten yanmış halde, bir sonraki kamp alanını düşünerek eve doğru yola koyulduk.