Kohlberg'in Ahlaki Gelişim Teorisine Dair

 


    Toplumsal yaşamın reçetesi, içinde bulunduğumuz toplumu değerlendirirken göz önünde bulunduğumuz en önemli kriter ahlaktır. Yaratıcı insana içgüdüsel bir yaşantı vermemiş, onun yerine akıl ve irade vererek onu özgür bırakmıştır. Bu özgürlüğün sınırlarını çizen insanın kendi iradi gücüdür ve bu sınırlar insanın ahlakını oluşturur. Bu bakımdan ahlakı neyi nerede ne zaman ve nasıl yapacağımızı bilmek olarak tanımlayabiliriz. Peki, bu ahlak anlayışının kaynağı ve kriterleri nedir? İnsan neye göre ve nasıl bir ahlak edinmelidir? Salt akıl toplumsal ahlakı oluşturabilir mi?

    İnsanlık tarihi boyunca insanlar ahlakı dinden öğrenmişlerdir. Akıl ve iradenin din ile yönlendirilmesi bir imtihan vesilesi sayılmış, insanlar kendi idrak kabiliyetlerine göre çeşitli düzeylerde din ile ahlak kazanmışlardır. Her ne kadar modern zamanlarda güzel ahlakın dinlere dayanmasının büyük bir yanılgı olduğu, insanın kendi aklı ve vicdanı ile güzel ahlaka ulaşabileceği iddia edilse de bu ahlakı uygulamada dinin ve inancın gücü inkar edilememiş, hatta böyle bir güce ihtiyaç duyulduğunun altı çizilmiştir. (Kohlberg)

    Her ne kadar ilahi kaynaklar ahlak adına muhataplarından aynı şeyi istese de inançlı bir toplumda bile toplumun geneline şamil belirli bir ahlaki seviyeyi yakalamak oldukça güçtür. Çünkü toplumu oluşturan fertlerin ahlak anlayışını şekillendiren birçok etken vardır. Bu durum karşımıza çok farklı seviyelerde ahlak anlayışı çıkarır. İmam Gazali’de geçen “Din güzel ahlaktır” ve İbn Hanbel’in rivayet ettiği “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadis-i şeriflerinden hareketle dinin ahlakla doğrudan ilişkili, hatta ahlakın kendisi olduğu, kişiden kişiye ahlak algısının değiştiği gibi din algısının da değiştiği, ahlak algısının kişilerde zamanla geliştiği gibi dinin de geliştigi sonucuna ulaşmak mümkündür. Nitekim tasavvufta ve kelamda insanın dini ve ahlaki algısına göre nefsin ve aklın çeşitli mertebelerine ulaşması durumu tabi olunan dinin kişinin gelişimine göre farklı boyutlar kazandığı gerçeğini ortaya koyar.

    Peki ahlaki gelişim süreçleri incelendiğinde nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Felsefenin üzerinde kafa yorduğu bu konuyu Amerikalı psikolog ve akademisyen Lawrence Kohlberg incelemiş ve ahlaki gelişim teorisini ortaya koymuştur. Üç düzey ve yedi basamaktan oluşan bu teoriye göre tüm insanlar basamak atlamaksızın birinci basamaktan itibaren ahlaken gelişmeye başlar ve ahlakın en gelişkin olduğu yedinci basamağa kadar ulaşabilir. İnsanların büyük çoğunluğu bu ahlaki gelişim evrelerini tamamlayamaz. Hatta altıncı ve yedinci basamaklara ulaşan yok gibidir. Kohlberg insanların ahlaki düzeyini belirlerken kendi geliştirdiği ahlaki yargı ölçütünü ve Heinz İkilemi gibi dilemmaları kullanmıştır.

    Kohlberg’in teorisine göre ahlakın aynı zamanda gelenek öncesi düzeyin ilk seviyesi itaat ve ceza ahlakıdır. Bu seviyede davranışın iyi mi yoksa kötü mü olduğunu sonuçları belirler. Gelenek öncesi düzeyin ikinci seviyesinde kişi başkalarının çıkarını da dikkate alır ancak burada öncelikli olan kendi menfaati ve çıkarlarıdır. İkinci seviye ahlakı “her şey karşılıklıdır” anlayışına sahiptir. Gelenek öncesi düzeyin ikinci seviyesinden sonra “geleneksel düzey” başlar. Ahlakı gelişimin üçüncü seviyesi geleneksel düzeyin ilk seviyesidir. Bu seviyedeki ahlak anlayışı “iyi çocuk” olma eğilimindedir. Üçüncü seviyedeki insanlar içselleştirilmiş iyi olma duygusundan ziyade başkalarının gözünde iyi ve topluma uyumlu olma davranışları sergilerler. Bu seviyedeki iyi olma çabasının altında toplum tarafından iyi olarak bilinme dürtüsü yatar.

    Kohlberg’in Türkiye’deki çalışmalarında köy deneklerinin yaşlılarının dahi ahlaki gelişim seviyesi üçüncü seviyede kalmıştır. Ahlaki gelişim düzeyinin bir üst basamağı olan dördüncü seviyeye geçme oranı köylerde %12 şehirlerde %45 olarak tespit edilmiştir. (Lawrence Kohlberg Ahlak Gelişim Teorisi / Semra Çinemre) Gerçekten de ülkemizde insanlarımızın hayatını büyük oranda şekillendiren “başkası ne der” düşüncesidir. Bu düşüncenin sadece insanların dünyevi hayatlarına değil dini hayatlarına da yön vermesi dinin benimsenerek ve içselleştirilerek yaşanmadığının göstergesidir. Cuma namazlarında sokaklara taşan cemaat ile kahvehaneleri dolduran, toplumun menfaat olarak gördüğü ve meylettiği her şeye sorgusuz sualsiz meyleden, kendi akıl süzgecini kullanmaya ihtiyaç duymayan cemaat aynı cemaattir. Din içselleştirilemediği içindir ki dini sohbetlerimiz ibadetin şekli olan fıkıh konularından öteye gidememiştir. “Hacı” veya “namazında niyazında” diyerek güvenilen veya güven elde eden insanın ahlaki seviyesi Kohlberg’e göre geleneksel ahlakın ilk evresine saplanıp kalmıştır.

    Geleneksel düzeyin ikinci, ahlaki gelişim sürecinin dördüncü seviyesi yasa ve düzen uyumudur. Ahlaki gelişim seviyesi bu seviyede olan insanlar toplumun güveni ve huzuru için herkesin yasalara uyması ve otoriteye saygı duyması gerektiğini savunurlar.

    Ahlaki gelişimin beşinci seviyesi gelenek sonrası düzey’in ilk seviyesidir. Bu seviyede kişisel haklar ve özgürlükler önemlidir ve toplumsal hayatı düzenleyen yasalar bu temelde sorgulanır gerekirse değiştirilebilir. Gelenek sonrası düzeyin ikinci basamağı ve ahlaki gelişimin altıncı evresinde ahlaki sorgulamanın tek kriteri adalettir. Burada insan ırk ve kültür gibi faktörlerin etkisi altında kalmadan ve herkes için adalet düşüncesi ile kendi ahlaki kriterlerini belirler. Kohlberg bu seviyeye “evrensel ahlak” demiştir. Ahlaki gelişim sürecinin son seviyesi -ki Kohlberg bunu altıncı seviye ile birleştirmiştir veya bu seviyenin üzerinde durmamıştır- manevi ahlak insanın hayatın tek başına anlamsızlığını kavradığı ve manevi bir bakış açısı ile kendini bir düzenin parçası olarak görmeye başladığı bir seviyedir. Bu seviyede insan kendi sınırlarını keşfederek benliğini aşar.

    Kohlberg’in ahlaki gelişim teorisinde üzerinde pek durmadığı manevi seviyedeki Tanrı’yla birlik olma ve alemin bir parçası olma durumu batı kültürünün yabancısı olduğu tasavvufun fenafillah ve bekabillah mertebelerini çağrıştırır ki fenafillah kişinin yaratıcıya ulaşması, bekabillah yaratıcının bir parçası olması durumudur. Nitekim tasavvufçumuz Yunus Emre’nin;

        Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
        İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni

dizelerini Kohlberg’in ahlaki gelişim teorisi ile değerlendirdiğimizde onun “isteyene ver sen cenneti” diyerek saf çıkarcı evreye vurgu yaptığını, “bana seni gerek seni” sözleriyle de kendisinin bu evreyi çoktan geçip ahlakın son evresi olan manevi evrede olduğunu söyleyebiliriz.

    Kohlberg’in ahlaki gelişim teorisi, bu teoriye yöneltilen her türlü eleştirinin hatta teoriyi saçma bulmanın da ötesinde modern dünyaya bir mesaj vermektedir. Ahlak anlayışı her seviye için farklıdır ve insanın fiziki gelişimi gibi ahlaki gelişimi de süreklidir. Bu gelişim süreci içerisinde hangi seviyede hangi değerlerin olması gerektiğinin bilinmesi bireyin ve toplumun içinde bulunduğu ahlaki durumun tespiti açısından son derece önemlidir.

Yorum Gönder