Kainatın ve insanlığın yaratılışı tarih boyunca sürekli merak konusu olmuş, meşşai filozofları südur teorisi gibi teorilerle, çağdaş bilim Bing Bang teorisiyle kainatın varoluşunu açıklamaya çalışmıştır. Kainatın yaratılışı gibi insanlığın yaratılışına dair teoriler de bulunmaktadır. Her ne kadar insanlık dini kaynakları gözardı ederek kendi aklı ile yaratılışı ve yaşamın başlangıcını çözmek için teoriler üretse de farklı dini kaynaklar insanlığın başlangıcı konusunda ittifak halindedir. Yaratılan ilk insan Hz. Ademdir. Kutsal kitaplarda geçen bu gerçeği kabul ettikten sonra bu yaratılışın mahiyeti konusunda çeşitli teoriler, felsefi görüşler ortaya konmuş veya Acem, Hint veya İsrailiyat kaynaklı rivayetler nakledilegelmiştir.
Taberi, Hz. Adem’in yaratılması için yeryüzünden çeşit çeşit toprak alındığını bu sebeple ademoğlunun çeşit çeşit olduğunu söyler. İbn Tufeyl gibi Taberi de yaratılışın, balçığın insana dönüşünün kısa bir süreç olmadığını anlatır. Yeryüzünden alınan topraklar önce ak bir balçığa dönmüştür. O balçık zamanlar kararmış ve bir biçime girmeye başlamıştır. Daha sonra güneş vurunca kurumuş ve bugünkü ademoğlunun şeklini almıştır. Sonra ruh gelmiş ve ağız bölgesinden canlanma başlamıştır. Ruhun bedende vardığı her bölge ete, kemiğe ve sinirlere dönüşmüştür. Yine Taberi’nin bahsettiği bir hadise göre başına can gelen Hz. Adem aksırmış ve Cebrail ona “Elhamdulillah” demeyi öğretmiştir. Aynı hadiste geçen bilgiye göre Hz. Adem henüz ayaklarına can gelmeden kalkıp cennet meyvelerinden yemek ister. Bunun üzerine Cebrail ona aceleci olmaması konusunda nasihatte bulunur.
Kuran-ı Kerim’de Hz. Adem’in yaratılışı ve diğer peygamberler hakkında verilen bilgiler olayların aslını anlatan teferruatsız bilgilerdir ve bir kutsaliyet dairesi içerisindedir. Bu bilgiler, daha önceki kaynaklarda, özellikle israiliyatta, çok daha teferruatlı, bir peygamberin nefsani şeyleri arzulaması, yalan söylemesi, insanları kandırması ve hayata, dünyaya meyilli olması gibi kutsaliyetten daha uzak ve beşeridir. Bu rivayetlerde, sıradan sayılabilecek doğa olayları bile olağanüstülükte sınırları aşarak mitolojilere ve efsanelere dönüşür ve bilimsel bir kaynak olmaktan çıkar. Peygamberler tarihinde rivayet edilen ve kutsal kaynaklarda yer almayan teferruata ait bu bilgiler daha çok yahudi din adamlarının Tevrat’a aldıkları veya doğrudan naklettikleri bilgilerdir. Bu sebeple bu türden rivayetler “israiliyat” olarak adlandırılır.