Immanuel Kant İle Eğitime Dair


İnsanoğlunun kusursuz tabiatının keşfedilerek mutlu ve müreffeh bir seviyeye ulaşılmasının nesiller boyu devam eden bir eğitimle mümkün olacağını savunan Immanuel Kant ile vakit geçirdim bir süre. Bilirsiniz, kendisi eleştirel felsefenin öncülerindendir. Eğitim konusunda ileri sürüdüğü anlayış birçok eğitimciyi olduğu gibi beni de etkiledi. Eğitimde mükemmelleşmenin nesillerin eğitilmesi ile mümkün olacağı görüşüne katılarak kendimi kaptırdım muhabbete. Oldukça faydalı bulduğum bu muhabbeti yer yer şerhlerle ve sohbetin mahiyetini ihtiva eden öz cümlelerle özetlemeye çalıştım.
 
Sizce eğitim nedir ve neden önemlidir?

Eğitim veyahut terbiye insanın hayvani tabiattan insani tabiata geçişidir. Toplum değerlerinin kullanımı ve ahlaki bilgi birikimin sonraki nesillere aktarılması açısından insan eğitilmeye ihtiyaç duyan tek varlıktır. Eğitim aslında insanın en yabani içgüdüsü olan özgürlük tutkusunu akıl ve mantığın emirlerine tabi tutmaktır. İnsan ancak bu yabani duygusunu eğiterek insanlaşabilir. Hayvanlar ilahi bir saiğin kendilerine verdiği içgüdülerle varoluş amaçlarını yerine getirirler. Oysa yaratıcı insanı niteliklerini gelişmeye açık şekilde eksik yaratmıştır ve ona eğitimle içindeki iyiliği ve potansiyeli ortaya çıkarmasını salık vermiştir. Bu sebeple insanın kendi varoluş amacını yerine getirmesi için gayret göstermesi ve eğitilmesi gerekir.

Bu durumda insan hep bir rehbere, bir eğitimciye ihtiyaç duyacaktır diyebilir miyiz? Eğer öyleyse eğitimcinin insanın kendini gerçekleşmesindeki rolü nedir?
 
Gayet tabii... Eğitim insanın içgüdülerini, dürtülerini ve duygularını ne şekle sokarsa insan odur. Burada şekil verenin rolu çok büyüktür. Eğitimimiz yüce bir varlık tarafından veriliyor olsaydı kusursuz eğitilmiş insanlar olabilirdik. Ancak insanı eğitip şekle sokan da kusurlu eğitimcilerdir. Bir Türk atasözünün dediği gibi “Kem âlât ile kemalât olmaz”. Eğitimcinin bilgisi, ahlaki ve kültürel birikimi ve bunu vaktinde, doğru yöntemlerle aktarması, onu ve verdiği eğitimi daha az kusurlu kılar. Her alanda mükemmel eğitim için insan ömrü yeterli değildir. Bu sebeple eğitimcinin ve eğitimin kusursuz olması ancak nesillerin eğitimi ile mümkün olacaktır.

Burada, az önce bahsettiğiniz insanın niteliklerinin kusursuz ve tam olmaması, eğitime ihtiyaç duyması görüşünden hareketle eğiticinin görevinin tanrının yarım bıraktığı işi tamamlamak olduğunu söyleyebilir miyiz? Adına eğitim dediğimiz bu görevin mahiyeti nedir ve nasıl olmalıdır?

Aynen öyle. Eğitim bir sanattır ve bu sanat akılcı olmak zorundadır. Bilim temelli olmayan eğitimde ortak payda sağlanamaz ve bir neslin inşa ettiğini diğer nesil yıkar. Bu sanatı icra ederken dikkat edilmesi gereken bir diğer prensip de çocukları sadece içinde bulunduğu duruma göre değil potansiyeline göre gelecekte sahip olacakları sınırlar çerçevesinde eğitmektir. Bu noktada karşımıza eğitimde hedef belirleyen iki engel çıkar. Bunlardan birisi sadece çocuğunun refahını düşünen aile, diğeri çocuğa kendi çıkarlarına göre şekil vermek isteyen devlettir. Her iki hedefin de faydalı olduğunu kabul etmekle birlikte, insanlığın kusursuzluğa ulaşmasının ancak eğitim planlarının ve hedeflerinin bütün insanlığı kapsamasıyla ve bütün dünyayı hedef almasıyla mümkün olabileceğini belirtmek isterim. Hangi sebeple olursa olsun, insanoğlunun tabii yetenekleri arasında kötü bileşenler yer almamalıdır. İnsanın içinde sadece iyi kökenli mizaç bulunur. Kötü mizaç kurallarla zapt edilmemiş tabiatın bir neticesidir. İyi bir eğitim süreci şu şekilde planlanmalı:

a) Terbiye. Bu süreçte insanın içindeki hayvani ve vahşi dürtülere ket vurulmalı.
b) Bilgi birikimi ve kültür. Bu süreçte amaçlanan yolda yeteneklere göre bilgi ve kültür verilmeli.
c) Medenileşme. Sağduyulu ve sağgörülü insanlar yetiştirilmeli. İnsan, sosyal topluma uygun, belirli bir nüfuza sahip ve toplumca kabul görmüş bir birey olmalı.
d) Ahlak. İyi bir eğitimde ahlak kesinlikle gözardı edilemez. İnsan sadece amacı için uygun yeteneklere değil doğru amacı seçebilecek melekelere de sahip olmalıdır. Eğitim duygulardan arınmamalı belirli ahlaki ilkelere bağlı olmalıdır. Ahlaki bilgi birikim ile talim ve terbiyenin aynı potada eritilmesi eğitimi mükemmelleştirir.
 
Eğitim süreci nasıl başlar? Terbiye, medenileşme ve ahlak anlayışı hangi yaşlarda verilir? Eğitimde özgürlğün ve otoritenin sınırlerı nelerdir?

Eğitim çocukların kendi bakım ve gözetim ihtiyaçlarını karşılaması ile başlar. Bu aşamada çocuklar hatalarından ders alarak veya yol gösterilerek eğitilir. Yol göstermek kişiye sahip olduğu yetenekleri kullanabilmesini öğretmektir. Eğiticinin rolu burada başlar. Dolayısı ile herkes için ilk eğitici anne babadır. İnsanın doğası cinsel güdüleri kemale erene kadar bir yönlendiriciye ihtiyaç duyar. Bu dönem aynı zamanda karekterin şekillendiği, terbiye ve ahlak anlayışının oluşmaya başladığı süreçtir. Bu süreçteki yol göstericilerin kusursuzluğu insanı eğitimde mükemmelliğe bir adım daha yaklaştırır. Çocuklar küçük yaşlardan itibaren kendi özgürlüğü başkalarına engel teşkil etmediği ve zarar vermediği sürece özgür bırakılmalıdır. Bu süreçte çocukların özgürlüğünü korumak amacı ile onlara kısıtlamalar koyulmalıdır. Çığlık atmak özgürlüktür bu çığlık başkasını rahatsız ediyorsa özgürlük olmaktan çıkar. Çocuğa kendi hedefine ulaşmanın başkasının hedefine ulaşmasına engel olmaması gerektiği çok kesin ve net bir şekilde öğretilmelidir. Ayrıca çocuk bu kısıtlamaların kendi özgürlüğü ve iyiliği için yapıldığını bilmelidir. Bıçak kullanmak özgürlük olabilir ama çocuk için tehlikelidir. Kısıtlamaların sebepleri çocuklara anlatılırsa çocuklar başkasının ferasetine bağımlı olmaktan kurtulurlar.
 
Verdiğiniz bilgilere göre insanoğlunun eksik yetilerini tamamlama süreci diyebileceğimiz eğitim bilimi çok yönlüdür. Peki bu çok yönlü süreç hangi aşamada nasıl icra edilmelidir?

Eğitim bilimleri eylemsel veya fiziksel olarak icra edilir. Fiziksel kısım hayvanlarla ortak olan kısımdır. Mekanik, ahlaki ve pragmatik bilgi birikimini kapsayan eylemsel kısım ise insanın özgür bir varlık olarak yaşamını idame ettirme yetisini kazandırmayı hedef edinir. Fiziksel eğitim aşamasında doğal yollar tercih edilmelidir. Çocuğu bebeklikten itibaren mümkün olduğu kadar az aracı kullanarak eğitmek gerekir. Bu sebeple bebeklerin kendi çabaları ile öğrenme çabasına müdahale edilmemelidir. Çocukların her davranışına müdahale edip yardım etmek onların sağlam bir karakter geliştirmesine engel olur. Özgürlük bağımlılıklardan kurtulmaktır. Kendi çabalarıyla ayağa kalkan bebek özgürdür. Sürekli annesinden yardım alan bebek bu davranışa bağımlı hale gelir.
 
Doğada her alanda dönemselliğe rastlanır. Bu sebeple bazı davranışları kazandırmak için acele etmek, vaktinden önce çocuktan davranış beklemek veya kendi yaşıtlarından daha olgun davranan çocukları takdir etmek lüzumsuzdur.
Çocukları şımartmanın ilk adımı onların zorbaca taleplerine karşılık vermektir. Bunun zıddı olan her şeye hayır demek ise zalimliktir. Çocuğa ihtiyacı olan kadarını verip bu kadarı yeterli demek en uygun yöntemdir.
Çocuklar hayatta karşılaşacakları zorluklara karşı koyacak şekilde eğitilmelidir. Pek tabii ki başlarda çocuklara körü körüne itaat öğretilmelidir. Çocuğun ağlayarak anne babasını itaate zorlaması ve güçlünün zayıfa itaat etmesi doğal bir durum değildir. Arzuları sürekli tatmin edilmiş çocuk kötü, arzuları hiçbir şekilde tatmin edilmemiş çocuk yanlış eğitilmiştir.
 
Çocukların eğitilmesinde fiziksel oyunların etkisi nedir?

Nesilden nesile süregelen körebe gibi birçok çocuk oyunu evrenseldir ve bu oyunlar çocuktaki dürtülerin dışavurumudur. Bu açıdan fiziksel çocuk oyunları çocukların gelişimi için son derece önemlidir. Uzak mesafeden hedefi vurma tarzı oyunlar çocuklarda ölçme yeteneğini geliştirir. Topla oynamak koşma aktivitesini barındırdığından son derece faydalıdır. Körebe duyuları ve sezgileri geliştirir. Salıncakta sallanmak yetişkinleri bile rahatlatır. Uçurtma uçurmak kusursuz bir aktivitedir. Rüzgarın yönünü ve şiddetini bilme ve el becerisi gibi çeşitli yetenekleri geliştirmeye yardımcı olur.
Oyunlar aynı zamanda uğruna başka şeylerden vazgeçilebilecek aktivitelerdir. Çocuklar oyunu tercih ederken mahrum kalmayı da öğrenir. Ancak oyunlar sadece meşgul olmak için değil sonunda belli bir amaca ulaşmak için oynanmalıdır. Bazı insanlar her şeyi oyunla öğretmenin iyi olacağı fikrindedirler ki bu son derece yanlıştır. Çünkü hayat eğlence ve oyundan ziyade ciddiyet ister.

Çocuklarımızın gelişimini hangi kriterlere göre nasıl değerlendirmeliyiz?
 
Güzel, ancak birçok anne baba adına yanıtlanması zor bir soru. Eğitimi ailede başlatamayan, çocukları önündeki eğitmen rolünden bihaber kusurlu velilerin muhtemelen yetiştirdikleri çocukları değerlendirecek kriterleri de olmaz. Onlar her çocuktan yetişkin gibi davranmasını bekleyebilir. Gerçekten de “büyümüş de küçülmüş” ifadesi birçok veliye hoş gelir. Halbuki bir çocuğa büyümüş de küçülmüş elbisesi kadar yakışmayan başka birşey yoktur. Her çocuktan beklenen kendi yaşının davranışlarıdır. Cin fikirli, kurnaz çocuklar iyi insan olma hedefine daha uzaktırlar. Sürekli sıkıntı çıkaran uyumsuz çocuklar da yanlış terbiyenin kurbanıdır. Uysal ve ağırbaşlı olmak da pek doğal bir çocuk davranışı sayılmaz. Rousseu, “Az da olsa yaramaz olmayan çocuktan mükemmel bir birey meydana getiremezsiniz” der. Sürekli ebeveyninin gölgesi altında kalan çocuk kendi zayıflıklarının farkına varamaz. Bu da onun karakterine kendini beğenmişlik olarak yansır. Mükemmel çocuk dünyayı kendi etrafında çevirmemeli, bilakis dünyada herkese yer olduğunu bilmelidir.
Çocukların iş görebilme yeteneği kazanması büyük önem taşımaktadır. Çünkü insanoğlu birşeylerle meşgul olmak için can atar. Öyle ki Adem ile Havva dünyaya gönderilmeyip cennette kalmış olsalardı orada sürekli kırlarda bayırlarda pastoral türküler söyleyip dolaşamaz, can sıkıntısından azap çekerlerdi. (Benzer düşünce Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr adlı tasavvufi eserinde de geçmektedir.)

Okulun fiziki ve ahlaki eğitimdeki rolu nedir?

Okullar her türlü bilgi ve birikimi edinmenin zorunlu olduğu ve çocukların “o nedir, bu nedir” gibi bitmek bilmeyen meraklı sorularına cevap bulduğu ortamlardır. Çocuklar okullarda dil, tarih, coğrafya, matematik gibi derslerle akli melekeleri ile birlikte muhakeme gücünü de geliştirirler. Çocukların roman okuması çok gereksizdir. Çünkü romanlar çocukları hayal dünyasına sürükler ki bu da dikkat dağınıklığına sebep olur. En güzel yetenekler bile dikkat dağınıklığı yüzünden ziyan olup gidebilir. Dikkat dağınıklığı eğitimin baş düşmanıdır.
Ebeveynler ve eğitmenler bilmelidir ki fiziksel eğitimle birlikte ahlaki eğitim de son derece önemlidir. Fiziksel disiplin geriye yok olup gidecek alışkanlıklar bırakır. Oysa çocuk kendisinin de algılayabileceği ahlaki kurallara göre kalıcı davranışlar öğrenir. Mesela dürüst davranmayan çocuğa verilen ceza fiziki disiplindir ve bu yaklaşım istenmeyen davranışı yok etmek için etkili bir yöntem değildir. Aynı çocuğu bu davranışı için hor görmek ve ona bu davranışın devam etmesi durumunda ileride itibarsız bir insan olacağını söylemek ahlaki disiplindir ve kalıcı sonuçlar elde edilebilir. Ödül ve ceza ile kazanılan davranışlar çocuğu çıkarı doğrultusunda duruma göre yanlışı bile tercih edebilen bir karaktere dönüştürebilir.
Ahlaki eğitimde ilk amaç karakter oluşturmaktır. Eğer çocukta karakterin oturması isteniyorsa ona belli kurallara harfiyen uyması öğretilmelidir. İtaat karakterin en önemli niteliğidir. Bu sayede çocuk kurallara uymayı öğrenir ve iyi bir vatandaş olarak yetişir. Çocukların karakterinin oturmasında ikinci önemli etken dürüstlüktür. Yalan söyleyen birinin karakteri oturmamıştır. Çocukların hayal dünyası geniş olduğundan yalan söylemeye meyillidirler. Yalan söylemeye karşı en etkili ceza, çocuğa, yalan söylediğinde sizin gözünüzdeki saygınlığını kaybettiğini göstermektir. Karakterin oturmasındaki üçüncü önemli özellik girişkenliktir. Bu çocukların kendi başına arkadaş edinmesiyle başlar. Bu süreçte çocuklar sadece kendini düşünmemeli ve arkadaşlıkların tadına varmalıdır.
Öğretmenler çocukları yetenekleri ile değil karakterleri ile ön plana çıkarmalıdırlar. Olumlu karakter her öğrenci için edinilebilir olduğundan kıskançlık doğurmaz. Ancak yetenekler herkeste aynı olmadığından çocuğun yeteneklerinin övülmesi diğer çocuklarda kıskançlığa ve hasede sebep olabilir.
 
Çocukların anlayış, idrak ve aklı melekelerinin geliştirilmesi ile birlikte onları sosyal hayata hazırlayan eğitimin mahiyeti ne olmalıdır?
 
Çocukları sosyal hayata hazırlayarak karakterini oturtan ve onları birer birey yapan eğitim -ki ben buna uygulamalı eğitim diyorum- şunları ihtiva eder:
1. Maharet. Ortaya bir şey koyabilme iradesidir. Zamana bağlı değildir. Maharet zekanın bir özelliği haline gelmelidir. İnsanın sahip olduğu yetenekleri kullanan maharetidir.
2. Dünyevi bilgelik ve hikmet. Dünyevi bilgelik mahareti hesap kitaba dökme ve var olan imkanları kullanabilme sanatıdır. Çocuğa dünyevi bilgelik aşılamak için ihtiyatlı davranmayı, duygularını gizlemeyi, karakterini gizlemeyi ki bu iki yüzlülük anlamına gelmez, karşısındaki insanı kolay tanımayı ve çözmeyi, hiddeti değil gayreti, öz kontrolü öğretmek gerekir.
3. Ahlak. Ahlak güçlü bir karakter göstergesidir. Çocuklara bilgelik yolunda tahammülü ve sabrı öğretir. Kişi, meylettiği şeylerin ihtirasa dönüşmesini önlemelidir. Güdülerin açgözlülüğüne engel olmak ve arzuları ilahlaştırmamak gerekir. Ahlak kapsamında çocuklara
a) mahrum kalmaya alışması için tahammülü ve sabrı
b) başkalarını anlayabilmesi ve duygusuz olmaması için empatiyi
c) fedakarlık ve feragat için başkalarına yardım etmeyi
d) her şeyi değil bir şeyden her şeyi bilmeyi
e) öğrenirken acele etmesini, idrak ederken sindirmesini
f) sağlam iradeyi ve hedefe bağlılığı
g) kararlılığı
h) kendisine karşı vazifelerini bilmesi için haysiyeti
i) başkalarına karşı vazifelerini bilmesi için saygıyı
j) alçakgönüllülüğü
k) dürüstlüğü
l) başkalarını küçümsemeyen özgüveni
m) iyi ve kötü arzuları ve onlarla başa çıkmayı
n) fesatlık, alçaklık, nankörlük hıyanet gibi kötü huyları ve ayıpları
o) alicenaplık, öz denetim, hayırseverlik, dürüstlük gibi erdemleri
p) vazife şuurunu öğretmelidir.
 
Son olarak, insan için ahlaken yaratılıştan iyi veya kötü denilebilir mi?

İkisi de denilemez. İnsan doğası itibarı ile ahlaki bir varlık olarak dünyaya gelmez. Ahlak topluma uyum sağlama sürecinde sonradan kazanılır. Ne var ki mantığı tam tersini yapmasını söylemesine rağmen insanı ayıplara yönlendirmek için kışkırtan dürtüleri vardır ve bu sebeple insan ayıplara meyillidir. İnsanoğlunun bu dürtüleri uyku halindeyken masumdur. İnsan erdemlerin yardımı ile, nefsine hakim olarak bu dürtüleri yenebilir ve ahlaken iyi bir birey olabilir.
İnsanın kendi tabiatına zulmetmesi sonucu ayıplı davranışlar ortaya çıkar. Her insanda iyi kötü dengesini koruyarak karar vermesini sağlayan bir mekanizma bulunur. Adına vicdan dediğimiz bu mekanizma tanrının insanın içindeki şubesidir. Çocuklara bu mekanizmayı kullanmasını öğretmeliyiz ki onu unutarak, kullanmayarak veya bastırarak kendi tabiatına zulmetmesin.

Yorum Gönder