Fütûhât-ı Mekkiyye ve İbn-i Arabî'ye dair

Kindi, Ebu Hasan el Amiri, İbn-i Rüşt ve muhtasar İbn-i Miskeveyh, ibn-i Sina, Farabi, girizgah niteliğinde İbn-i Tufeyl gibi islam filozoflarının düşünce deryasında kısmen gezindikten sonra kendi düşünce dünyamı şekillendirmek adına Muhyiddin İbn-i Arabi’nin “Fütühat-ı Mekkiye’sine” başladım. Gerek içeriğinin okuyup geçilecek türden bilgilerden oluşmaması, gerekse beş yüzer sayfalık on sekiz ciltten oluşması nedeniyle kolay bitiremeyeceğim ve belki de hakkında çokça paylaşımda bulunacağım bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Her şeyden önce bazı islam alimlerinin kitaplarında rasladığımız “yazmama müsade edildi, yazdırıldı, bu bilgiyi yazmama müsade edilmedi, bu bilgi bende saklı” gibi okuyucunun ilahi kaynaklı bir kitap okuduğunu düşünmesine sebep olacak ifadelere bu kitapta da rastlıyor ve bu durumu anlayacak seviyede olmadığımdan yorumlamaktan kaçınıyorum.

Kitabın ilk cildini bitirmek üzereyim. İlk cilt ağırlıklı olarak harflerden ve harflere verilen makamlardan bahsediyor ki bu durum sıradan bir okuyucunun çok fazla sıkılmasına sebep olacak nitelikte. İlimlerin türleri ve mertebeleri, insanın kainatın misal-i musağğarı oluşu ayrıntılı olarak anlatılıyor.

Hz. Adem’in başak burcundan olması gibi ilginç bilgilerin yanında gezegenler, gezegenlerin hareketleri ve gezegen günleri hakkında da Galileo’den tam üç yüz sene önce net bilgiler veriliyor.

Dünyadaki canlı ve cansızların yetmiş bin sene önce yaratıldığı ve geçen bu sürenin Allah katında sadece 1,4 gün olduğu anlatılan kitapta bu bilgi Me’aric Suresi’nin şu ayetine dayandırılıyor: “Melekler ve Rûh (Cebrail), süresi (sizce) elli bin yıl olan bir gün içinde O’na ulaşır.” Öyleyse yine Hud Suresi’nde yer alan “gökleri ve yerleri altı günde yaratan O’dur” ayetindeki “altı”, dünya senesi ile üç yüz bin seneye karşılık gelmektedir.

Okurken satırların altını çizdiğim, okumayı bıraktığım, nadiren de olsa not aldığım bu kitaba dair yorumlarımı sırf “bilgimi kendime saklamak” için paylaşıyorum.