Ebû Nasr
El-Farabi’ye göre mutlu olmanın temel sırrı aklın mahareti ile nazari ilimlere
sahip olmak, yani varlığın hakikatini kavramak gerekir. İnsan akli yetilerini
kullanarak her şeyin hikmetini bulabileceği, peygamberlerin vahiy aldığı faal
akla, ki Farabi buna “Cebrail” der, ulaşabilir. Faal akla ulaşan kişiler hikmet
sahibi kişilerdir.
Ancak bir insanın
faal akla ulaşması için nazari erdemleri elde etmesi yeterli değildir.
Mutluluğa ulaşmak için elde edilen teorik ilimdeki en yararlı şeyleri keşfedebilmek
için fikri erdeme ihtiyaç vardır. Peki en yararlı olan şey nedir ve fikri erdem
en yararlı olan şeye nasıl karar verecektir? Bu noktada ahlaki erdem devreye
girer ve fikri erdemin mutluluğa ulaşma yolunda en faydalıyı seçmesine yardımcı
olur.
Tilkinin kurnaz,
yılanın sinsi olması gibi insanların da doğuştan yatkın olduğu melekeleri, yani
doğal erdemleri vardır. İnsanlar bu tabii erdemleri sınayarak iradi erdem
haline getirebilir. Bu tabii erdemleri ahlaki erdemle birleştiren insanlar
mutluluğa ulaşabilecek üstün potansiyelli kişilerdir.
Ancak insanların
çoğu için bu durum geçerli değildir. Bu durumda özel potansiyele sahip, nazari
ve ahlaki erdemlerle mutluluğu hazanan bu insanların toplumda bunu
gerçekleştirmesi gerekir ki bunun da iki yolu vardır; Öğretim ve eğitim.
Öğretmek nazari
erdemleri, eğitmek ahlaki erdemleri meydana getirir. Farabiye göre eğitim ve
öğretim de herkes için aynı şekilde değildir. Teorik ilimleri anlayacak
kapasitede olan zümre “hass” zümredir ve bu zümreye teorik ilimler anlatılarak
öğretilebilir. Teorik ilimleri anlayamayacak
olan zümreye ki bu zümre “avam’dır” ve çoğunluğu teşkil eder, mutluluğa giden
yol sembolleştirerek ikna yöntemi ile anlatılır.
Farabi’ye göre
mutluluğu cismaniyet, mal mülk, şan şeref gibi farklı şeylerde arayan
insanların nefsi hastalıklı nefistir ve bu nefisler öldükten sonra yok olup
gideceklerdir.
Farabi hastalıklı
nefislerin öldükten sonra yok olup gittiğini iddia ettiği için ehli sünnet
uleması tarafından şiddetli eleştirilere maruz kalmış, hatta küfre düşmekle
itham edilmiştir.
Farabi’nin “Cebrail”
dediği faal akla filozofların felsefe ile peygamberlerin vahiy ile ulaşmasını
(ittisal) iddia etmesi Farabi’nin kendini peygamberden büyük gördüğü iddiasına
neden olsa da aynı görüşte olmayan islam alimleri de mevcuttur. İbn-i Sina,
Farabi’nin bu görüşünü peygamberlerin faal akla ulaşması için filozoflar gibi akli
melekelerini kullanmalarına gerek olmadığını, peygamberlerin seçilmiş kişiler
oldukları için doğuştan faal akla ulaşma konusunda istidad sahibi olduklarını
şeklinde açıklayarak geliştirmiştir.
Doğrusunu Allah
bilir.