Eğitime Modern Yaklaşımlar ve Nus İle Uslanma Meselesi...


Efenim bendenizin ibtidai mektepte tedris ettiği yıllarda en etkili ve en çok kullanılan eğitim tekniği "Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" idi. Kuramcımız bizden biriydi. Ziya Paşa.

Türkçe derslerinde "öğretmenin vurduğu yerde gül biter" atasözünü açıklayan bir hayli komposizyon yazdığımı hatırlıyorum.

Hatta sıbyan mektebi tarzında Kur'an eğitimi veren yaz mekteplerinde tahsil görüp Kur'an kıraat edenlerin pek aşina olduğu bir söz var idi: Şamar ellezi vurur ha, kabarır ha...

Zamanla değişen birçok şey gibi eğitim sistemimiz de değişti. Garbın afakını saran çelik duvarları aşarak eğitim yöntemi adına ne bulduksa dört elle sarılıp okullarımızda uygulamaya çalıştık. Mekteplerimiz bir anda kuramcıların laboratuvarına döndü.

Eski yöntemlerin hepsi çağ dışıydı artık. İyi de çağ dışı yöntemlerle yetişen muallimlerle bu yeni yöntemler nasıl uygulanacaktı?

Birlikte öğrenme modeliymiş... Geçiverdik bir anda... İlm ehlidir deyü saygı gösterilip karşısında ayağa kalkılan öğretmen sınıfta orta oyunu oynar hale geliverdi.

Efenim işbu hal üzere sınıfta ders taalim edip aynı zemanda ilmini öğretmeye çalışan muallim her ne kadar talebe tarafından daha sevilen bir muallim haline gelse de behemehal ciddiyetinden ve vakarından çok şey yitirdi.

Bütün bunlarında fevkinde zerre miktarı öğrenme niyeti olan öğrenciler de heba olmaya başladı.

Efenim zinhar yanlış anlamayın... Katiyyetle eski tahsil yöntemlerini müdafaa ediyor değilim. Bendeniz, bu ısmarlama yöntemlerin neticesi olan şuh ve şımarık güruh ne surette şol memlekete faideli olacaktır derdindeyim....

Garbin mekteplerinde uyuşturucu ve sair illetler almış başını giderken bizim ol tek dişi kalmış canavarı yetiştiren kuramları alıp okullarımızda uygulamaya kalkmamız izahtan varestedir.

Her ne kadar çağ dışı da görülse  Ziya Paşa'nın;

Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tektir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

beyiti yeni yaklaşımlara kıyasla başlı başına yöntem ve çözüm sunan bir yaklaşımdı. Bizim modern eğitimcilerimiz bu beyitin birinci mısrasıyla oynadılar, ikinci mısrasını hep attılar ve yerine tecrübe edilmemiş ham önerilerden başka hiçbir şey koyamadılar!!!

İlk mısrasıyla oynadılar çünkü nus ile değil eğlenceli hale getirip sevdirerek öğretin dediler. Nasihati çok gördüler. Öğretmeni "eddinü ennasiha" yolundan saptırdılar. Öğrenciler eğlenerek öğrendi. Ama bilgiyi, edebi, ahlakı değil. Eğlenerek hayatta sadece eğlenceli şeylerin güzel ve faydalı olduğunu öğrendiler. Artık yeni nesile eğlenceli olmayan herhangi bir şeyi kabul ettirmek mümkün değil. Üstelik eğlenerek öğrenmek ilme ve ilm erbabına saygıdan çok şey kaybettirdi. Eskiden okul bahçelerinde, koridorlarda öğretmenini görünce ayağa kalkan, yaka ilikleyen öğrenciler vardı. Şimdi öğretmenle eğlenmeye çalışan bir nesil var.

Oysa biz "zahmetsiz rahmet olmaz" nasihatiyle büyümüştük. Rahmete ulaşmak için zahmete katlanmamız gerektiğini öğrenmiştik.

Efenim, bendeniz eğlenerek öğrenmeye de karşı değilim. Lakin her insanın bilmesi gereken edep, ahlak ve saygı gibi mevhumlar nefsin dizginlenmesini gerektirir ki bu durum insan nefsine hiçte eğlenceli gelmez. Talebeye yapması gerekenleri eğlenerek anlatılırken yapmaması gerekenler veya insanın nefsine ağır gelen insani görevler veyahut belli bir ciddiyete haiz ilimler nasıl anlatılacak sualine cevap aramaktayım..

Tekdiri, yani ikaz etmeyi, azarlamayı çağ dışı buldular. Çünkü eğlenerek öğrenen öğrencide tekdire ihtiyaç kalmayacak idi. Gerçekten de kalmadı. "Hiç eğlenceli olmadığından" öğrenci tarafından kaale alınmaz hale geldi.

Beyitin ikinci mısrasından anlamamız gereken, kötekden ziyade nasihatten ve ikazdan anlamayanlara uygulanacak bir müeyyidedir. Lakin modern eğitim sistemimizde düzeni bozan öğrencilere uygulanacak herhangi bir müeyyide yoktur!

Olsundur, eyidir, yeniliğe karşı çıkmamak lazımdır.  Niyeti halis tutup deniyetlere göğüs gerip muasır medeniyetler seviyesine çıkmak elzemdir(!) Vesselam.

Dedim de aklıma şu soru takıldı. Hep kaybettiklerimizden şikayet ettik. Kaybede kaybede çıkılmaz, inilir. Hakikat de öyle aslında. Biz İslam medeniyetinden daha üstün bir medeniyet mi bulduk ki çıkalım?

Muasır medeniyet her neyse bulunduğumuz noktanın gerisinde ve biz ona ulaşmak için hep kaybediyoruz!

Neyse, Hedef yanlış olunca usul de, yol da yöntem de yanlış olur vesselam.

Yanlış mıydı o yalnış mı?

Yanlış yazmayalım sonra...

Yorum Gönder