Köfteleri tandırın duvarlarına çakamayıp ziyan edenlere de "köftehor" denilirdi. Köftehorlar köfteleri ziyan ettiği için çok tepki alırlardı. O yüzden kendilerinden başka kimsenin köftelerini çakıp pişirmezlerdi. Kendilerinden bu konuda yardım isteyenlere "kendin pişir kendin ye" diye cevap vererek yardım etmekten imtina ederlerdi. Bu durum karşısında aldıkları cevap genellikle "seni gidi köftehor seni" olurdu.
Köfteler tandır duvarına çakılırken, çocuklar köfteleri yuvarlak hale getirerek köfteyi çakana yardımcı olurlardı. Bu, çocuklar için oldukça zevkli bir işti. Bir taraftan köfteleri yuvarlarken diğer taraftan karınlarını doyurmak için kırılıp ateşe düşen köfteleri takip ederlerdi. "Elin köfte yuvarlıyor, gözün kırık kovalıyor" atasözünün aslı budur.
Köfteleri çakan kişi kırılıp ateşe düşen köftelerin çocuklar tarafından yenilmesini istemiyordu. Kırık köfteleri kendi topluyor çarşıda pazarda ucuz ucuz satıyordu. İşte dilimizdeki "üç köfte yirmibeş kuruş" tabiri de burdan gelmektedir.
Bilmem "çaktınız mı köfteyi" :)))