Cem Sultan'a Ait Bir Gazel Ve Düşündürdükleri

Câm-ı cem nûşeyle ey Cem bura Frengistân’dur
Her kulun başına yazılan gelür, devrândur.

Fransa’nın Nice şehrinde yazılmış olması muhtemel olan bu mısralar, şiirden de anlaşıldığı üzere, Fatih Sultan Mehmet’în oğlu Cem Sultan’a aittir. Cem Sultan Osmanlı hanedanında hacca giden ilk kişidir. Nitekim yukarıdaki gazelin devamında, bunun, uğruna kardeşi ile savaştığı Osmanlı tahtından daha önemli olduğunu söyler:

Kâbetullâh’a varup bir kez tavâf eyledüğün
Bin Karaman, bin Acem, bin milket-i Osmândur.

Ancak Cem Sultan’ın, şiir ile iştigal eden bazı Osmanlı padişahlarının ve divan şairlerinin birçoğunun şiirlerine ve yaşantılarına bakıldığında tuhaf bir çelişkiler yumağı karşımıza çıkar. Bu şiirlerde hem i’lâ-i kelimetullahı, dini ve dine ait herşeyi kutsayan hem de her türlü zevk-ü sefanın güzelliğini anlatan tasvirlerle karşılaşırız.

Yıllar önce bir sitede Osmanlı şairleri hakkında “divan şiiri sevk ü sefa dolu, amma eğlenmişler” diyenlere şiddetle karşı çıkmış, bugün oldukça bağnaz bulduğum bir tavırla ve sığ bilgimle o şiirlerde bahsedilen şarapların, diberlerin temsili olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Elhak haksız da sayılmazdım. Nitekim Sultan 1. Mahmut’un:

Varalım kûy–i dilârâya gönül hû diyerek
Kokalım güllerini gonca–i hoş–bû diyerek
Şerbet–i la’li hayali bizi öldürdü meded
Gidelim kûyuna yârin bir içim su diyerek

şiiri bu tarz, derinliği olan bir şiirdir. Ancak manevi değerlerle ilişkisini anlamakta ve açıklamakta zorlandığım Sultan 2. Murad’a ait:

Çalınur çengler ayaklar karsılur,
Raks urur rakkas, çardak sarsulur

veya
Sakî getür yine dünkü şerâbımı

dizelerinin de böyle bir derinliği var mıdır tartışılır.

Cem Sultan da yukarıda bölümlerini yazdığım gazelinin devamında:

Cümlesi zerrin kemer altunlu dilbâlar ile
Başları altın külah, hem kolları uryândur

diyerek Nice şehrinde kendisine sunulan kadınları anlatır. Cem Sultan’ın maiyetinde bulunan yazıcı, Nice şehrine vardıklarında çok iyi karşılandıklarını söyler ve o şehirde yaşadıkları zevkli hayattan şöyle bahseder:

“Merhumu (şehzadeyi) dört ay miktarı eğlendirdiler. Şehrin bakire güzellerini getirip dans ederlerdi. Onlarda örtünme yoktur ve yabancı erlerin dizlerinde otururlar. Aralarında çok güzel bir mahbubeye merhum meyil etmiş idi.”

Cem Sultan da aynı gazelinde bu durumu şöyle dile getirir:
Bunlar ile ey civân Şehzade Sultan Cem sana
Bir gece zevk eylemek her şeylere rühcândür (üstündür)

Gazel boyunca Osmanlı tahtına oturamamanın tesellisini arayan Cem Sultan, gazelin girişinde yapmış olduğu hac ibadetini, gazelin ortalarında ise Fransız mahbubelerle bir gece zevk eylemeyi her şeylerden – belli ki Osmanlı tahtından da– üstün görmektedir ki kanaatimce bu mısraların din adına hayra te’vil edilecek bir tarafı yoktur.

Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Şehzade Cem Sultan bile yaşadığı zevk-ü sefayı bu kadar açık bir şekilde dile getiriyorsa, divan şairlerinin bahsettiği şarabın gerçek şarap olması muhtemeldir.

Baki’nin hakkında;

Hoş geldi bana meygedenin ab-ı havası
Vallahi güzel yere yapılmış, yıkılası

dediği meygede (meyhane) herhalde şerbet içilen bir yer değildir. Yine aynı şairimizin;

Müheyya oldu meclis sâkıyâ peymâneler dönsün

derken “peymâne (kadeh)” ile şerbet kadehinden mi bahsetmektedir?
 
Su-i zanna sebep olmama adına, yaşantıları ve şiirlerinde kastettikleri şeyler hakkında kesin yorum yapmaktan kaçınmakla birlikte bu tabirlerin pek de masum olmadığını söylemeden geçemeyeceğim.
Sünbülzâde Vehbi bir Osmanlı kadısıdır ki kadılar şeriat adına hüküm veren kişilerdir. Ancak aynı devrin şairi Sürûri ile karşılıkı yazdıkları şiirler küfürleşmeye kadar varmaktadır. Yine aynı şaire ait, bir padişahın isteği ile yazıldığı söylenen “rücû” türündeki şiir Osmanlı sanatına ve divan edebiyatına ilahi anlamlar yükleyip toz kondurmayanları susturacak niteliktedir.

Hülasa, devirler, devletler, kuruluşlar yani hiç bir yapı topyekun halis değildir. Onları kutsamak ise bize hayal kırıklığından başka bir şey kazandırmaz.
 
Cem Sultan’a gelince, O, her ne kadar yaşadığı çeşitli halleri Osmanlı tahtından üstün görse de gazelin sonunda Osmanlı tahtına oturan abisi Sultan 2. Beyazıd’a söyle seslenir:

Yürü var ey Bâyazîd sen, süregör devrânını
Saltanat bâki kalur derlerse bu yalandur.

Yorum Gönder