Milattan önce 500'lerde Atinalılar devlete hizmet etmediklerini, aslında o devletin kendileri olduklarını gördüler. Sıradan insanlar arasında bir seçim yaparak onları bir günlüğüne devletin kurumlarının başına getirdiler ve böylece demokrasi başlamış oldu.
Kendi kendini yönetmeye başlayan toplumun ahlaki erdemlerden uzak olması, eski yunan tanrılarının, yani inançlarının, topluma erdem kazandırmak bir yana kendilerinin ahlaksız olması toplumu büyük bir ahlaki çöküntüye doğrusürüklüyordu.
İnsana insani hiçbir değer katmayan hatta vaat etmeyen yunan ilahlarının demokrasisinin Sokrates'e kazandıracağı hiçbir şey yoktu. Zira O, demokrasinin erdemli, ahlaklı, hikmet sahibi insanlarla insanlığı yücelteceğine inanıyordu. Bu yüzden toplum eğitilmeliydi. Üstünlüğü malda mülkte ve geçici makamlarda değil fazilet sahibi, erdemli insanlar olmakta gören Sokrates Agora pazarında gençlerle sohbet ediyor onlara insanın gerçek değerini, insaniyeti anlatıyordu.
Atinanın, Spartalılarla ve Perslilerle yapılan savaşlar yüzünden eski ihtişamını kaybetmesi ve toplumun biribirine düşmesi bir günah keçisi ihtiyacını doğurmuştu ve o günah keçisi söyledikleri ile zevkperest yunan tanrılarına karşı çıkan Sokratesti...
Sokrates'in hakimler ve juri karsısındaki savunması meşhurdur ancak kararı öğrendikten sonra hakimlere söylediği söz muhteşemdir:
"Ben öleceğim, siz yaşayacaksınız. Hangisi daha iyi bir yolculuk, Tanrı bilir..."
Ve Sokrates'in kendi felsefesini özetleyen bir sözüyle bitireyim:
"Dostum, büyük ve bilge şehir Atina'nın vatandaşı,
Neden servetin, şerefin ve itibarın getirdiklerini bu kadar umursarken bilgeliği, gerçeği ve ruhun gelişmesini hiç umursamıyorsun?
Utanmıyor musun?"