Şiire dair

Azerbaycan Dili dersiydi ve mevzu şiirdi. Sanki kitap Azerbaycan şairlerinin engin şiir deryasına yelken açmış bir gemiydi ve biz de yolcularıydık. Kaptanımız şiirden şiire dümen kırarken "içinizde şiir yazan var mı?" diye sordu.

Aslında şiiri, şiir okumayı çok severim. Etkisinde kalırım güzel şiirlerin. Ve o şiirleri hiçbir zaman bir solukta okuyamam. Kitabı birakır bir tur atarım bulunduğum mekanda. Sonra kitaba geri dönerim ama şiirin bulunduğu o sayfadan ayrılmak istemem.

Ancak şiir yazmak...

Ben hocanın sorduğu soruya tepkisiz kalsam da lisedeyken üçbeş şiir karaladığımı bilen sıra arkadaşım belki işin içine biraz da muziplik katarak "hocam Nihat yazıyor" deyiverdi.

Hem hocanın, hem de sınıf arkadaşlarımın ısrarı ile o anda aklıma gelen şu şiir okudum.

Damla damla düşüp adını anan
Bir aşk yağmuruyum, sevgi seliyim.
Şu garip gönlümde sensin tek canan
Yalanım yok çünkü Göreleliyim.

Bir hal oldu bana sevdim seveli
Ne tam akıllıyım ne de deliyim.
Seven bir gönüle girdim gireli
Talanım yok çünkü Göreleliyim.

Ümidim arzumsun geleceğimde
Sana doğru esen sevgi yeliyim.
Bu aşkın yüzünden ölecegimde
Kalanım yok çünkü Göreleliyim.

Aşkı sende bulan sana yalvaran
Aşk yolunda ermiş aciz veliyim.
Kimdir nedir beni bu hale koyan
Bilenim yok çünkü Göreleliyim.

Senin için çalan seni anlatan
Aşığın elinde sazın teliyim.
Ölürsem arkamdan olmaz ağlayan
Ölenim yok çünkü Göreleliyim.


Tuhaf bir şiirdi bu yazdığım. Şiirde ortaokul ve liseyi gurbette okumak zorunda kalmış birinin duygularını ve yaşadıklarını memleketine duyduğu özlemin arkasına saklaması gibi bir durum sözkonusuydu.

Hocamız bu şiiri benim yazdığıma inanmak istemedi. Bu üzücü bir durumdu ama ben sevinmeyi tercih ettim. Çünkü bu, bir üniversite hocasının yazdığım şiiri iyi bulduğu manasına geliyordu.

Hocamızın "Madam böyle şiirler yazabiliyorsun bir de Bakü hakkında şiir yaz öyleyse" teklifi çeşitli şekillerde bütün sınıf arkadaşlarım tarafından tasdiklendi.

Anlaşıldı, Bir de "Bakü" konulu şiir yazacaktım.

Halbuki şiir yazmayı lise sıralarında bırakmıştım.

En azından bir hafta vaktim vardı ve yazacağım şiir iyi bir not almama sebep olabilirdi...

Deneyecektim...


Günlerden Salı'ydı. Ders başlamış, talebe muallim herkes yerini almıştı. Ben, her zamanki gibi koltuğumun altına sıkıştırdığım kitabı rahatça okuyabilmek için arka sıralardan birine oturmuştum.

Patoktaydık. (Anfi) Talebelerin büyük bir çoğunluğunu kızlar teşkil ediyordu. Onlar öğretmenle dersi müzakere ederken veya öyle görünürken az sayıdaki erkek öğrenciler de arka sıralarda çeşitli şekillerde oyalanıyorlar, dersin bitmesini bekliyorlardı.

Bir ara sıra arkadaşıma ikinci dersin ne olduğunu sordum. "Azerbaycan dili" dedi. "Şiir yazacaktın, yazdın mı?"

Yazmamıştım.

Ama yazmalıydım. Öyle ya, işin ucunda yalancı durumuna düşmek vardı.

Hemen kitabı bir kenara bırakıp ne defteri olduğu belli olmayan defterimin herhangi bir sayfasını açarak karalamaya başladım.

Yazdım, çizdim. Sınıfımız ağırlıklı olarak kızlardan oluşuyordu ve benim bir iltifat ve kibarlık sadedinde onları da unutmamam gerekiyordu. Unutmadım.

Ders henüz bitmeden şiirim hazırdı.

İkinci ders benim ödevimle başladı. Hocanın isteği üzerine yazdığım şiiri okudum. Hoca çok beğendi. Defteri eline alarak şiire bir göz attı, sonra şiirin altına birşeyler yazarak şiirin yazılı olduğu sayfayı koparıp bana uzattı.

"Ela" dedi. " İndi get bunu redaksiyaya (editöre) ver. Gazette çap etsinler. (yayınlasınlar)"

Gittim verdim.

Bir hafta sonra aynı derste hoca sordu:

"Almışsan Gazeti?" diye sordu.

İlgilenmemiştim bile. "Yok meelliim almamışam" dedim.

"Neter telebesen ee" dedi. "Hamı gazette yazı cap eylemek üçün yalvarır, biz senin şeirini çap edirik heç vecine almırsan, buna bak, tez düş görüm redaksiyada gazet galıp yoksa yok"

Gazete kalmamıştı. Sınıfa çıkıp durumu hocaya bildirdiğimde yine teeccüplendi.

"Mende bir dene olmalı, görüm hele durursa getirerem"dedi.

Bir sonraki gün gazeteyi bana ulaştırdı. Kendi tabiriyle "sahifenin gıraglarında hesap yapıp garaladığı üçün" sayfanın kenarlarını kesmişti.

İşte o şiir ve o gazete...

(Gazetede görülen şiirde birkaç kelime ya editör tarafından okunamamış ve yanlış yazılmış ya da değiştirilmiştir ki bu da anlam bozulmasına sebep olmuştur. İlk iki kıtadaki değişikliği sonradan ben yaptım.)


BAKÜ

Nasıl anlatırım, nasıl yazarım?
Şiire sığmaz ki sözü Bakü'nün,
Ne kalem dayanır ne defter alır
Ay gibi parlaktır yüzü Bakü'nin.

Bir ateş gibidir yanar gönlümde,
Hasreti bir acı, sızı Bakü'nün.
Bir muamma olur kalır içimde,
Ağlatır özlemi, sözü Bakü'nün.

Bazen gönüllerde esen rüzgardır,
Bazen şarkılarda söylenen yardır,
O bir sevgilidir, O bir nigardır,
Cennettir yokuşu, düzü Bakü'nün.

Nevruzla duyulur baharın sesi,
Yeşeren sevginin aşktır meyvesi,
Sizi meftun eder nazı cilvesi
Bir başka güzeldir kızı Bakü'nün.

Bilmezler ey Nihat, sen ne dersen de,
İster aya benzet, ister cennete,
Yolunuz düşerse bu memlekete,
Saracak sevgisi sizi Bakü'nün.

Yorum Gönder